Eski Bayramları Özlüyorum

Zamanın telaşına kapıldıkça birer birer yitip gidiyor elimizden güzellikler. Teknolojinin hızına yetişelim derken, gönlümüzü ihmal ettik.

Abone Ol

Zamanın telaşına kapıldıkça birer birer yitip gidiyor elimizden güzellikler. Teknolojinin hızına yetişelim derken, gönlümüzü ihmal ettik. Kalabalıkların içinde yalnızlaştık. Ve en çok da bayramlarımızda hissediyoruz bu yalnızlığı, bu eksikliği… Çünkü artık ne çocukların gözlerindeki o heyecan var, ne büyüklerin sofralarında o muhabbet… Eski bayramlar yok artık. O bayramlar ki, hem gönlümüzü hem mahallemizi bayram yerine çevirirdi. Bugünlerde sadece takvimlerde kaldı; birer hatıra, birer özlem oldu geriye.

Hatırlıyorum da, bayram sabahları bir başka uyanılırdı. Evde tatlı bir telaş olurdu. Bayramlık elbiseler bir gün önceden hazırlanır, mis gibi sabun kokan yastıklara baş konurdu. Sabah ezanıyla birlikte camilere koşulurdu. Herkes tertemiz giyinmiş, kalbinde huzurla saf tutardı. O sabahın havası bile başkaydı sanki… Bayram namazının ardından herkes birbirine sarılır, “Bayramınız mübarek olsun” derken gözlerinin içine bakardı insanlar. O samimiyet, o içtenlik, ne güzeldi…

Sonra ev ev gezilirdi. Büyüklerin elleri öpülür, küçüklerin başı okşanırdı. Her evden tatlı kokusu, kahve kokusu yükselirdi. Kapılar sonuna kadar açıktı. Kalpler gibi… O bayram sofraları yalnızca yemekle değil, muhabbetle, dua ile, hatıralarla doluydu. Dedelerimizden, ninelerimizden dinlediğimiz bayram hikâyeleri kulaktan kalbe yazılırdı. Kimse telefona gömülmezdi, kimse acele etmezdi. Vakit, sevdiklerimizle bir arada olmanın kıymetini bilmek içindi.

Ama şimdi… Artık çocuklar bayram şekeri yerine tablet, telefon istiyor. Büyüklerin elini öpmek, bir görev değilmiş gibi görülüyor. Bayram tatili, “tatil” olarak algılanıyor; kimse evinde misafir beklemiyor, kimse köyüne, memleketine dönmüyor. Hatta bazıları bayram namazını bile unutur oldu. Oysa bayramlar, sadece resmi tatil değil; bir araya gelişin, küslerin barışmasının, yoksulun hatırlanmasının, gönüllerin birleşmesinin adıdır. Bayram, dargınlığa helallik, yalnızlığa şefkat, bolluğa paylaşım katan bir manevi atmosferdir. İslam’ın ruhunda olan o merhamet, o birlik duygusu en çok bayramlarda hayat bulur.

Günümüzde modern hayatın getirdikleriyle, bu değerler gitgide silikleşiyor. Kimi “yoğunluktan” bayramı kutlamaya fırsat bulamıyor, kimi “zamansızlıktan” ailesini bile göremiyor. Oysa bayramda bulunamayan zamanın, yıl boyunca ne anlamı kalır? Ne işimiz, ne kazancımız, ne de başka hiçbir telaş, bir annenin, bir babanın, bir büyüğün duası kadar değerli olabilir.

Bayramı bayram yapan; paylaştığımız tebessümler, edilen dualar, hatırlanan dostluklar ve elbette ki Allah rızasıdır. Kurban Bayramı’nda bir kurban kesmek kadar, gönül almak da önemlidir. Ramazan Bayramı’nda bir tatlı sunmak kadar, tatlı bir söz söylemek de farzdır adeta. Ama artık bu duygular giderek yitiyor. Çünkü modernleşirken maneviyatı geride bırakıyoruz. Halbuki bir medeniyetin gücü, teknolojide değil; kültüründe, inancında, insan ilişkilerindeki sıcaklıkta gizlidir.

Belki de şimdi yapmamız gereken, yeniden eski bayramları hatırlamak değil, o bayram ruhunu yeniden yaşatmaya çalışmak. Çocuklarımıza, torunlarımıza, sadece bayram harçlığı değil, bayramın ne demek olduğunu da öğretmeliyiz. Evimizi değil, gönlümüzü açmalıyız misafirlere. Sohbeti ekranlardan değil, gerçek yüzlerden dinlemeliyiz. Küsleri barıştırmalı, yalnızları hatırlamalı, yaşlıların elini, yetimlerin başını okşamalıyız.

Çünkü bayram, sadece bir gün değil; bir gönül halidir. Ve o gönül halini yaşatmak bizim elimizde…

Bayramlarımızı yeniden bayram gibi yaşamak duasıyla…

bilalcam74@gmail.com