12 Mayıs'ta PKK'nın kendini feshetme kararı, Suriye başta olmak üzere tüm bölgeyi ve özellikle Türkiye'yi yakından ilgilendiren kritik bir dönüm noktası.
12 Mayıs'ta PKK'nın kendini feshetme kararı, Suriye başta olmak üzere tüm bölgeyi ve özellikle Türkiye'yi yakından ilgilendiren kritik bir dönüm noktası. Yıllardır süren silahlı mücadelenin ardından gelen bu adım, bazıları için umut, bazıları içinse yeni bir stratejik hesaplaşmanın işareti olarak görülüyor.
Suriye'de dengeler hızla yenidenkuruluyor. Kuzeydoğu Suriye'de özerk bir yapıya doğru ilerleyen PYD, hem ideolojisini hem de kadrosunu PKK'dan alıyor. Hedefleri, programları, uluslararası ve bölgesel ilişkileri ortak olan bu iki örgüt, aynı koldan beslenen tek merkezli bir yapı izlenimi veriyor. Resmi olarak daha tanınmayan, fakat ABD'nin tam desteğini arkasına alan PYD, Türkiye'nin güvenlik algısında hep tehdit unsuru olarak görülüyor.
PYD ile PKK arasındaki farklar ise stratejik değil, tamamen taktiksel. PYD'nin bir anda ortaya çıkmadığı, yönetimsel yapısı ve kuruluş bildirileri ile en başından itibaren PKK'nın bir kolu olduğu ve aynı hedefe yüründüğü ayan beyan ortada. Bu binlerce kez belgelendive ispatlandı.
On binlerce silahlı PYD/YPG'linin her sabah Öcalan'a bağlılık yeminiyle eğitime başlaması, bu yapının somut göstergesi. Kürdistan sevdası ve Öcalan'a bağlılık o yapının çimentosu. Zira PKK'nın lideri Abdullah Öcalan, hem ideolojik hem de kadrosal bağlarıyla PYD'nin kurucu mimarı.2.000''in üzerinde eski PKK kadrosu, PYD'nin orta ve üst kademelerinde bulunuyor. Ayrıca fesih kararının ardından PKK'dan kopanların pek çoğu doğrudan PYD saflarına katılıyor.
PKK'nın silah bırakma kararı ise, PYD'nin terörle ilişkisiz bir yapı olarak sunulmasının önünü açacak. Batı'nın gözünde meşruiyetini pekiştirecek ve "terörden bağımsız" bir aktör olmasını sağlayacak. Bir yönüyle Amerika ve Avrupa ülkelerinin, Suriye Kürtleriyle sürdürdükleri işbirliğinde işlerini kolaylaştıranbir adım oldu.
Mart 2025'te SDG ile Suriye geçici yönetimi arasında imzalanan entegrasyon anlaşması da bu yeni dönemin parçası. Petrol sahalarının Şam'a devri ve SDG'nin Suriye ordusuna katılması, ABD'nin yönlendirmesiyle gerçekleşti. Türkiye bu denklem içerisinde; ya HTŞ'yi güçlendirerek denge kurmaya çalışacak, ya da oluşan yeni yapıyla temkinli bir ilişki biçimi geliştirerek sürece dahil olacak.
Tüm bu gelişmeler, Türkiye'nin Suriye politikasında köklü bir revizyon ihtiyacını gerekli kılıyor. ABD, AB ve İsrail'in desteklediği PYD bloğunun güneyden kuşatıcı hamleleri karşısında Türkiye, sınırlı manevra alanına sahip. Körfez ülkeleri ve Afrika'ya açılan ticaret yollarının açık kalması ise, Suriye üzerinden sağlanacak istikrarla mümkün.
Sonuç olarak PKK'nın feshi ve silah bırakması, bir dönemin kapanışı değil; aksine yeni ittifakların kurulacağı ve jeopolitik pazarlıkların başlayacağı bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Türkiye'nin, bu kaygan zeminde etkisini sürdürebilmesi izleyeceği stratejinin derinliğine bağlı olacak. Bu dönemde Suriye Kürtleriyle yeni bir sayfa açarak daha pragmatik ilişkiler kurması; kopma noktasına gelmiş ABD ile ilişkilerinitamir etmesi ve Suriye'nin yeniden inşasında söz sahibi olabilmesi için kapsayıcı ve çok yönlü bir dış politika izlemesi şart.