Eskiden askerlik hatıraları çok anlatılırdı. Askerlik arkadaşlığı da unutulmazdı. Biz büyüklerimizden bu hatıraları dinlerdik. Şimdiki gibi televizyon da, sonu gelmeyen televizyon dizileri de yoktu. Almancılar tek-tük de olsa televizyon getirirlerdi ama televizyon seyredecek elektrik yoktu. Araba akülerine bağlanırdı. Araba aküleri de fazla dayanmazdı. İnsanlar gaz lambaları altında eski yeni hikâyelerini anlatırlardı. Bizlerde bir kenarda oturup konuşulanları dinlerdik.
Hikâyeler yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olaylardır. Bunların dışında uydurma olanları da vardır. Gene de biz anlatılanlardan ders almaya çalışalım. Bir devlet büyüğümüzün konferansında dinlemiştim.
Hikâye:
Biri şehirli, diğeri köylü iki genç askerde samimi arkadaş olurlar. Asker ocağında yıllarca beraber kalmış iki yiğittirler. Askerlik bitmiş, herkes evine - memleketine gitmiştir. Yıllarca birbirleriyle buram buram hasretlik kokan mektupla haberleşirler. Köylü olan arkadaş dağ başında bir mezrada çobanlık yapar. Şehirli olan arkadaşına sitem eder. “Hiç ziyaretime gelmedin” diye. Şehirli olanda özlemiştir, askerde aynı kaderi, paylaştığı arkadaşını. Bir gün gider dağ başındaki arkadaşının ziyaretine. Bulur kendisini tek odalı bir evde. Hal hatır edilir, yenilir içilir. Yatma vakti gelir. Çare yok aynı odada yatacaklardır. Şimdikiler gibi çocuk odası, oturma odası, misafir odası, yatak odası, salon gibi çok odalı evi yok. Öyle bir ev ki; misafir odası da, çocuk odası da, yatak odası da, oturma odası da, mutfağı da aynı odadır. Ocakta pişirirsin, ortaya bir sofra kurar etrafına toplanıp hep beraber yersin. Yatma vakti geldiğinde aynı odada, hep beraber odanın birer köşesine yatarsın. Yatma vakti gelmiştir. Evin bir köşesine misafir, diğer köşesine çocukları ve kendisi yatar ev sahibi.
Gecenin bir vaktinde misafir sıkışmış tuvalete gitmek ister. Tuvalet evin dışında, bahçenin bir kenarındadır. Misafir evin kapısını açar açmaz, yabancı olduğunu hisseden evin bekçisi kara köpek saldırır kendisine. İçeri girse altına kaçıracak, dışarı çıksa kara köpek ısıracak. Ne yapacağını şaşırmıştır. Evin bir köşesinde içinde bebek olan beşiğe gözünü diker. Sessizce varır beşiğin yanına. Çocuğun altındaki lazımlığı alır, içine doldurur ve aldığı yere kor.
Evin hanımı sabah kalktığında ilk iş olarak, beşikteki çocuğun karnını doyurup altını temizlemek ister. Çocuğun altındaki bezi kaldırdığında gördüğüne inanamaz. Sessizce beyinin yanına varır. Misafir rahatsız olmasın diye, “bey bizim çocuğa bir hal olmuş, kocaman kocaman pislemiş” der. Ev sahibi karı-kocayı bir telaş alır. Buna bir anlam veremezler. Yorganının altında uyanık olan misafir, bunların telaşına daha fazla dayanamaz. Başını yorganın içinden çıkarır ve “arkadaş kapıda kara köpek, sende de bu misafir aşkı oldukça bu çocuk daha çook böyle kocaman kocaman pisler” der.
Öğrencilik yıllarında dinlediğim bu hikâyeden sonra, herhangi bir iş ve davranış yapacağımda aklıma bu kara köpek hikâyesi gelir. Siz siz olun, kendinize fazla güvenipte “her şey yoluna girdi, taşlar yerine oturmaya başladı” demeyin. Aldanmış olursunuz. Benden söylemesi.
Eskiden askerlik yapmayan bir gence kız vermezler, bir şey konuşacağı zaman “sen daha askerlik yapmadın ne bilirsin” derlermiş. Her ne kadar para ile askerlik yapmak isteyenler olsa da, onlarında vicdanlarının derinliklerinde “keşke bende askerliğimi yapsaydım” dediklerini hissediyorum. Biz asker bir milletiz. Atalarımızdan böyle gördük. Keşke terör denilen bela olmasa da gönül rahatlığı ile gençlerimiz askere gidip gelseler. Anne-babalar da akşam huzur içinde yatabilseler. Batıdaki genç doğuya savaşa gider gibi, doğudaki de batıya düğüne bayrama gider gibi askere gidiyor. Bu hale getirenlerde utanacak yüz varsa utansınlar. Gizli ve açık terörü destekleyenlerin kaç tanesinin çocuğu var hain örgütün içinde?
Daha düzelecek, düzeltilecek çok iş var. Her şeyi güllük gülistanlık olarak görmeyin. En yakınınızda bile birilerine yaranmak ya da ikbali için kılıktan kılığa girenler olabilir. Dost sanırsınız kendinize, dostum diyenleri. En acil ihtiyacınızı bile karşılayamazsınız izin almadan. İstediğini değil, istenileni yaparsın beğenmesen de. Toplumun her ferdinin “mutluyum” dediği günlerin ufukta görünmesi dileğimle…
Biri gerek dostum diyecek
Kapısında bekletmeyecek
Sırtından hançerlemeyecek
Haksızlıkta eğilmeyecek
Eğilene güvenmeyecek
Kendisine güvenilecek
Birlikte gülüp eğlenecek
Olduğu gibi görünecek