Önceki yazımı, “Dünyanın gözbebeğine termik kaçmış// küreselleşme canevimize demir atmıştır” diyerek sözü Amasra’mıza getirmiştim.
“ATLAS ve ATEŞ (3)*
MURAT İZLER
“ŞEHRİN BURASINDA CAN KURTARAN YOK MU?”
Önceki yazımı, “Dünyanın gözbebeğine termik kaçmış// küreselleşme canevimize demir atmıştır” diyerek günümüze ayna tutmaktadır diye bitirmiş ve sözü Amasra’mıza getirmiştim. Şair valimiz İsa Küçük sanırım çalıştığı il ve ilçelerle bizim buradaki kadar derinliğine bir duygusal bağ kurmamıştır. Belki kurmuştur da duygularını yazıya dökmemiştir. Amasra için yazdığı sadece bu üç dizeden ibaret değildir. Diğer taraftan bu üç dize evet, Atlas ve Ateş’te de yer almamıştır fakat biliyoruz ki kendileri burada görevini sürdürürken yazılmış olan bu şiir, Çekiciler çarşısında bulunabilecek anı objeleri üzerinde kendisini göstermişti:
“Amasra’ya inince
Özgürlük çıkar yoluna
Mavi bir ata binersin”
O mavi at kuşku yok ki Karadeniz’dir. Kurtuluş Savaşımızın deniz cephesi Karadeniz’de olanlar, buradaki kazanımlar, başarılar özümsenmeden zaferi tam olarak anlamak olanaksızdır. Karadeniz şiiri, o anlamı arama ve “kurtuluşu denizden çıkarmak” çabası olarak değerlendirilmelidir. Kitapta Karadeniz’le başlayan ve devamındaki 3 şiir; “İç Anadolu,” “Akdeniz,” “Ege” o anlam bütünlüğünü sağlayan şiirler olarak okunmalı ve değerlendirilmelidir. Çünkü Barut Hüseyin unutulmamıştır:
“Barut Hüseyin’in çizmelerini bir madenci giymiş
Sonra da bir çiçek,
Yürür yerin altından denize, göğe
Yürür taş yüreklere
Güneşli bir yurt sıcaklığını özleyerek”
BİR ŞEHRE ÖLÜM KORKUSU MU YAŞAMA SEVİNCİ Mİ ŞEKİL VERİR?
O güneşli yurt sıcaklığını yaratacağına inandığım ve Atlas ve Ateş isimli kitapta yer alan şiirlerin bütünlüğünü sağlayan “Sunak Taşı Yazılarından” aldığım bu alt başlık geçmişi sorgulayan geleceğe ışık tutan bir şehircilik mottosu gibidir. Yanıtını şehir plancılarının ve belediye meclislerinin verebileceği bu soruya benim yanıtım, “yaşama sevinci” şeklindedir. Sonuçta şehir bu dünyaya aittir, hayatı yaşanır kılacağımız veya cehenneme çevireceğimiz yer burasıdır.
Fakat burada şunu belirtmeden geçemeyeceğim; “cennete çevirmek” günümüzün para dünyasında ister istemez rant meselesini de beraberinde getirdiği için sorunun doğru yanıtını “ölüm korkusundan” bağımsız düşünmemek gerekir. Bu nedenledir ki şairimiz İsa Küçük, kentleşme sorun ve çözümlerini tartıştığı “Öğretmen” başlıklı 3 şiirin ilkinde, “Rant eşittir, arsa metrekare çarpı demir beton yükseklik” diyerek bu alana dikkat çekmektedir. Meselenin önemine “Marmara” isimli şiirinde “çıkmaz sokak yapılmayacak diye yazmıştı memleketin ilk imar ilmühaberi” diyerek sapmanın çıkmaz sokak olduğunu vurgular ve “her yerlerin ve her şeylerin satılık olmasını” kınar.
Kentleşme konusunda dikkat çektiği önemli bir konu da kent, kadın ve çocuklar arasındaki bağ, iletişim ve etkileşim alanlarının varlığıdır. Bu yazı dizisinin ilkinde belirttiğim gibi Kastamonu’nun Ersiz köyünün adının kadınlar tarafından tarihe ve topluma bir armağanı olduğunu vurgulamıştık. Oradan hareketle Atlas ve Ateş’te kadın ve çocukların özel bir yeri vardır. “Çünkü kentler, bir eliyle uçurtma uçuran bir eliyle topaç çeviren çocuklarındır” diyen şair aynı şiirde “kadınların evden çıkmadığı kentlerin sokakları tehlikelidir çok/ ve parklar/Kurbanlık kuzuların otlakları” dizeleriyle bir yanlışa ve tehlikeye dikkat çeker: Para sesine yenilmemek…Doğanın sesi para sesini yendiği zaman çocuklar geleceği kuracaklar ve ölü doğmuş kentler dirilecektir.
ANADOLUNUN SIRRI: SEVGİ
İçinde didaktik ögeleri barındıran “Öğretmen” bölümünü -ülkemizin yedi coğrafi bölgesinin tarih ve coğrafyasından sesler, renkler ve çiçeklerden oluşan kitaptaki duygu yoğunluğunun zirve yaptığı “Ben Türkiye’yim” diyen şiirler takip eder. O şiirlerden çiçek toplar gibi dizler seçtim siz değerli okurlarım için:
Doğu; Öpmeyi unuttuğu yavuklusu düşünce aklına/ geri dönmüştür -suya doymuş bir taş/
Güneydoğu: Taşlara çarpa çarpa yanıp sönmüş/ Sönüp yanmış bir insan sesidir/
Karadeniz: Yağmur yağar/ denizi maviye -toprağı yeşile boyar/ Mutluluk dolar insanın içine/
İç Anadolu: Aşkın Çatalhöyüğüdür öğrendikçe yeni/ Yanıtlar çıplak ayak yürünerek bulunacaktır/
Akdeniz: Üç kıtanın aynasıdır/ ve dünyanın en güzel ummanı/ sonra kıyılar kızlara bırakılmıştır/
Ege: Dünyanın ve insanlığın hatıra defteridir/ Her taşı insanlığın alın teridir.
Marmara: Sarfhanemizin darphanesidir// Büyüdükçe yitmiştir.
Yedi Bölgemizin betimlendiği şiirleri “Sekizinci Bayrak” isimli şiir takip eder. Bu, kitaptaki son şiirdir. Yazı dizimi ben de o şiirden seçtiğim dizelerle sonlandırmak istiyorum. Belirtmem gerekir ki Sekizinci Bayrak, toplumumuzda gün geçtikçe artan kadına şiddet konusuna değinen “Dur/ Kadınlar dilekçelerine parmak basmayı bırakıp imza atmayı öğrenmişlerdir” diye başlayan, “Seviyi savunmayacaksak/ barışı ve yaşamı savunmayacaksak neyi savunabiliriz” diye soru soran uzun bir çığlıktır. İşte o çığlıktan bir bölüm:
“On iki yaşında evlendirilip
On dört yaşında ikinci çocuğunu erken doğumda kaybeden
Kader’i yazıyor gazeteler:
Av tüfeğiyle vurulmuş!
Acı bir fren sesi:
Şehrin burasında can kurtaran yok mu?”
*Bizleri Atlas ve Ateş isimli kitapla, tarih ve coğrafyanın insan yüzüyle buluşturduğu için sayın valimiz şair İsa Küçük ve İBEV’e teşekkür ediyorum.